17 agustos 2015
17 Şubat 2015’de Resmi Gazete’de yayımlanan yeni Medeni Kanun
maddesiyle Fransa’da hayvanların hukuki statüsü değişti. Evcil hayvan,
kanun karşısında artık ‘kişisel bir mülkiyet’ değil ‘hissiyatı olan bir
canlı’ konumuna geçti. Hayvanseverlerin 200 yıllık mücadelesi hayvan
hakları adına büyük bir zaferle sonuçlandı.
Fransızlar evcil hayvanlarına çok düşkünler. Ülkedeki hane sayısının
yarısında evcil hayvan mevcut, toplamda kendi nüfusları kadar hayvan
nüfusu var. Bu rakam Avrupa Birliği içindeki en yüksek evcil hayvan
nüfusu. 11 milyon kedi, 8 milyon köpek, 2,5 milyon kemirgen, 10 milyon
kuş ve 36 milyon balık… 4,5 milyar Euro’luk bu sektör 20 binin üstünde
kişiye de istihdam sağlıyor. Veterinerlik, doktorlukla aynı değerde, çok
itibar gören bir meslek dalı. Lise ertesi, önce iki yıllık hazırlık
eğitiminin ardından üniversite sınavına giriliyor. Paris yakınlarındaki
Alfort, Lyon, Nantes ve Toulouse’daki fakültelerde sadece 500 öğrencilik
kontenjan mevcut ve eğitim süresi toplam yedi yıl.
Evcil hayvanlar insanın gerçek dostları, çocukların ve yalnız yaşayan
yaşlıların ayrılmaz arkadaşı. ‘Yaşlı insan-yaşlı köpek’ ikilisinde
köpeği de, sahibi gibi, yıllar ağırlaştırmıştır ama ne büyük bir minnet
ve dostlukla bakarlar birbirlerine. Sokakta köpeğini gezdiren yaşlı
insanların köpekleriyle konuştuklarını gözlemlerim çoğu zaman. Yaşlı
insanların yalnızlığı inanılmazdır bu şehirde. İstatistiklere göre yaşam
süresi uzamıştır uzamasına ama yalnızlıklar da çoğalmıştır sanki. Yaz
aylarında çocuklar, torunlar tatile, yazlığa gittiğinde o yalnız
insanların hüzünlü bakışları çok dokunur insana. “Teyzecim, ninecim”
deyip kapı çalan, bir tas çorba getiren pek yoktur bu diyarlarda…
Paris şehri bir köpek cennetidir, ama sokaklardaki pislikler insana
çok zor anlar yaşatabilir. Yüksek cezalara, kullanım için özel
yerleştirilen plastik torbalara, iyi niyetli çabalara rağmen bu sorunun
önüne geçilemiyor. Geçen aylarda okuduğum haber ise çok ilginçti.
Bavyera’da Volkach adlı bir kasabada belediye, kasabanın tüm
köpeklerinin DNA örneğinin alınmasına karar vermiş. Bundan böyle
yollarda rastlanacak pislikler, veri tabanıyla karşılaştırılarak, ilgili
köpeğin sahibine ceza olarak yansıtılacakmış! Belediye Başkanı Peter
Kornell bu projeye harcanacak 78 bin Euro’nun uzun vadede akıllı bir
yatırım olacağını düşünüyormuş. Paris’te benzer bir uygulama mı?
İmkansız!
Köpek mezarlığı
Geçenlerde internette bir haber dikkatimi çekmişti: Le cimetière des
chiens yani köpek mezarlığı. İlginç olsa gerek demeye kalmadan kendimi
Asnières-sur-Seine’deki mezarlığın ihtişamlı Art-Nouveau kapısının
önünde buldum.
Asnières-sur-Seine, Paris’in 8 km. kuzeybatısında, 85 bin nüfuslu bir
şehir. 19. yüzyılın sonlarından itibaren Paris’e tren yoluyla bağlanan
bölge Parislilerin haftasonu yürüyüş ve piknik yapmayı sevdikleri bir
mesire yeri haline gelir. Şehrin limanı yelken yarışları için tercih
edilir. Empresyonist ressamların çoğu bu bölgeyi ikamet yeri olarak
seçer ve tablolarına ilham kaynağı olur. Vincent van Gogh, Emile
Bernard, Paul Signac ve Georges Seurat Seine Nehrinin bu kıyılarını
tablolarında ölümsüzleştirirler.
Şehir zengin bir mimari mirasa sahip: kralın mimarı Jacques
Hardouin-Mansart tarafından 1750 yılında inşa edilen şatosu ve belediye
binası görülmeye değer. Üstelik nehrin kıyısındaki Robinson Parkı nefis.
Asnières-sur-Seine’i ziyaret etmek için bir diğer neden de dünyanın en
eski hayvan mezarlığı olarak bilinen köpek mezarlığı. 1899 yılında
açılan mezarlığa yılda 50 binden fazla evcil hayvan gömülmekte.
Etkileyici anıt ve heykellerle dolu bu tarihi mezarlık şehre çok sayıda
ziyaretçi çekmekte.
Mezarlığın düzenine, temizliğine, mermer taşların üzerindeki sevgi ve
minnet sözlerine hayranlıkla bakarken çakıl taşlarını düzelten bir
kadına rastladım. ‘Herhalde görevli, çevreyi temizliyor’ diye içimden
geçirirken kadın selam verdi ve anlatmaya başladı: “Burada benim
köpeğim yatıyor. İsmi Elvis. Hayatımda böylesine bir sevgi hiç yaşamadım
ben. Benim ona verdiğimden çok daha fazlasını o bana verdi. Hem de o
kısacık ömründe. Hergün ziyaretine geliyorum.” Gösterdiği mezar inanılmaz bakımlıydı, kalp şeklinde siyah mermer taş, köpeğin fotoğrafı, onlarca taptaze çicek buketi… “Her
cumartesi onunla pazara giderdik. Çiçekçinin önünden geçerken durur,
bana çiçek almak isterdi. Öyle sade, mat renkleri hiç sevmez, hep
pembelere, morlara, fuşyalara çekerdi beni. Şimdi her cumartesi ben ona
çiçek getiriyorum.” Maurilia anlatmaya devam etti: “Eşim beni
terk etti, giderken de köpeğimi çaldı, götürdü. Ne kadar uğraştım, ne
kadar konuştuysam sevgilisiyle bir oldular, köpeğimi geri vermek
istemediler. Ama ben vazgeçmedim. İkisini de mahkemeye verdim.
Çalıştığım devlet dairesinde bana ‘sen deli misin?’ dediler. Yılmadım.
Mahkeme bana hak verdi. Hem köpeğimi geri aldım, hem de eşim köpeğimin
masrafları için nafaka ödemeye mahkum edildi. Elvis için herşeye
değerdi. Şimdi eski eşim de ayda bir-iki buraya köpeğimi ziyarete
gelir.”
Maurilia’nın söylediklerini düşüne düşüne mezarlığı gezmeye
devam ettim. Girişteki gişeden elime kocaman, detaylı bir mezarlık
haritası vermişlerdi. Köpekler, kediler, kuşlar, atlar, ponyler,
hamsterler, tavşanlar, balıklar, hatta bir maymun… Pupuce, Sultan,
Rubis, Minouchette, Ulysse, Kenzo, Clement ve daha binlercesi… Üstelik
ünlüler de var bu mezarlıkta: Prenses Lobanof’un köpekleri Marquise ve
Tony, sinemanın süper starı Rintintin, tiyatro oyuncusu Poilu, sanatçı
Sacha Guitry’nin kedisi, polis köpekleri Dora, beş kez madalya sahibi
Top, görev başında öldürülen Léo, Napolyon ordusunun savaş kahramanı
Moustache, anısına büyük bir heykel dikilen 40 kişinin hayatını
kurtarmış Barry, Henri de Rochefort’un sahibinin ölümü üzerine dört gün
sonra üzüntüden ölen kedisi Kroumir derken vakit nasıl aktı gitti
bilemedim. Mezarlığı arkamda bırakıp kalabalık sokağa dönerken insanla
hayvan arasındaki sevginin gücüne ve dostluğun değerine bir kez daha
hayran kaldım.
Le cimetière des chiens
Pnt de Clichy
Asnières-sur-Seine
Pazartesi hariç her gün ziyarete açık
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder