5 Şubat 2013 Salı

Gurbet

Cok guzel bir yazi dustu e-mailime gecen hafta, arkadasim Ercan gondermis, ona da bir yerlerden ulasmis. Yazinin sonunda Fevzi Caglarsu imzasi var. Gurbetci dostlarima atfediyorum. 

Ciddi istir gurbet, sakaya gelmez.

Uzaktan toz pembe gorunur.

Yasamayan bilmez.

Iki yuzlu olduk buralarda biz biraz.

Sokakta bize gelen gecen "Hi, how are you?" diyerek selam verince sasirdik onceleri, "nerden taniyor beni bu yahu" dedik.

Sonra "ne yapmaciklar" diye elestirdik ama Turkiye'ye donunce "nedir bu insanlarin surati, bir merhaba deseler dillerine mi yapisir?" demeyi ihmal etmedik.

"Isimlerimizi soylerken katlediyor Amerikalilar" diye dem vurduk; ama
senelerdir bir Iowa diyemedik dogru durust; one, van, won'a donduremedik bir turlu dilimizi.

"Anam babam, buralar cok medeni, uygarlik baska seymis" diye telefonlara sarildik onceleri; sonra Gandhi'nin "What do you think of Western civilization?" sorusuna verdigi cevap geldi aklimiza, oturduk agladik.

"Benden gayri dursun Yunanli" dedik senelerce; sonra uzo'ya sarildik raki bulamadigimiz aksamlarda.

"Burada bize ikinci sinif insan muamelesi yapiyorlar" diye sikayet ettik, sonra aklimiza geride biraktigimiz, kendi memleketinde 2. hatta 3. sinif
muamelesi goren insanlarimiz geldi, sustuk.

Es dost dugununde "hadi kizim kalk biraz oyna" diyen annelerimizi "ben mi, hayatta!" diye tersledik; sonra New York barlarinda masalara cikip gobek attik.

"Tuketici haklari super burda" dedik; sonra kullandik, kullandik, geri verdik aldiklarimizi.

Turkiye'deyken, caldigi yerden kosarcasina kactik; burada ise kadehleri
kurunca sofraya "koy bir Ibo, bir Muzeyyen abla" dedik, demekle kalmadik hatta hepsini ezberleyip meze yaptik rakilarimiza.

"Amerikalilar kor cahil, dunyadan haberleri yok" diye dalga gectik, ama
bize "sizler Ermenileri katletmisiniz" denince, "yok biz onlari oldurmedik, onlar goc yolunda olduler"den baska bir sey diyemedik.

Saglik sigortasinin pahaliligindan yakindik durmadan,belese getirmenin
yollarini aradik, ama basimiza bir is gelse, 911'i arayabilmenin, acilden
geri cevrilmeyecegimizi bilmenin rahatligiyla koyduk basimizi yastiga
geceleri.

Ingilizce'yi sardik dilimize, kinandik aralara serpistirdigimiz ingilizce kelime ve deyimler yuzunden; agiz dolusu Turkce kufurler savurduk futursuzca, sanki bu memleketteki tek Turk bizmisiz gibi, rezil olduk zaman zaman; agzimiza gozumuze bulastirdik hepsini.

Hepimiz baska umutlarla geldik buralara. Kimimiz dar atti kendini okyanusun bu yakasina, kimimiz ayaklarini suruye suruye indi JFKye.

Hep OZLEDIK. Hem de Alex'in Lyon'u, Vi'nin Pekin'i, Kavita'nin Bombay'i ozlediginden bir farkli ozledik nedense.

Kimimiz ince belli bardakta turistik Rize cayinin hasretini cekti, kimimiz
anasinin dizinin, kimimiz Kas'in Arnavut kaldirimli yollarinin.

Kimimiz dondurulmus simit tasidi valizinde, kimimiz dolmalik biber- burdakiler kafam kadar, doldur doldur bitmiyor diyerekten.

En cok da Istanbul'u ozledik. Raki-balik girdi nice geceler ruyalarimiza.

Erie golune, Atlas Okyanusuna, Meksika Korfezine donduk yuzumuzu, kapattik gozlerimizi, Kadikoy-Karakoy vapurunda Bogaz ruzgari yaliyor suratimizi diye hayal kurduk.

"Deli misin, n'apcaksin donup, millet kapagi oraya atmaya calisiyor"
azarlariyla anamizin babamizin "kizim yetmedi mi artik?" sitemleri arasinda bir gidip bir geldik gidip-kalma planlari arasinda.

Can Dundar'in dedigi gibi hep ufak bir isik gormek icin baktik Turkiye'ye.

Kimimiz gordu, ilk ucaga atladi. Kimimiz umudunu hepten kesti.