2 Mart 2016 Çarşamba

Helal olsun böyle ekibe!


17.Subat.2016

Birinci NoorAssur Kupası 31 ocak pazar günü Tremblay-en-France’daki Galaxy stadyumunda gerçekleştirildi. 60 Yahudi, Müslüman ve Hristiyan gençten oluşan 12 futbol takımının katıldığı turnuva üç ayrı dinden cemaatlerin ‘birlikte yaşama’ hedefi için biraraya gelmelerinin güzel bir örneğiydi. Tek Tanrılı üç dinin temsilcileri, Yahudi-Müslüman Dostluk Derneği (AJMF) Başkanı Haham Michel Serfaty, Pantin Merkez Camii ve Seine-Saint-Denis Müslüman Dernekleri Birliği Ulusal Sekreteri M'hammed Henniche, Saint-Denis Kilisesi Islam Ilişkileri Başkanı Peder Jean Courtaudière ve turnuvanın ‘fikir anası’ NoorAssur şirketi kurucusu Sonia Mariji bu etkinliğin ortaklarıydı. Yerel politikacıların da destek verdiği turnuva geniş bir katılımla çok başarılı geçti. ‘Bizleri ‘yerleştirmek istedikleri’ nefret söyleminin çok uzağında kültürlerarası ve dini diyalogun mümkün olabileceğini ispat ettik’ diyen Mariji şimdiden gelecek yıl için randevulaştıklarını belirtti.
Sonia Mariji şirketini ve hedefini şöyle anlatıyor: ‘NoorAssur Fransa’nın ilk Islami tasarruf ve sigorta danışmanlığı ağı. Noor ışık demek, Assur da sigorta ve finansı işaret eder. Islami finans sorumlu, katılımcı ve spekülatif olmayan bir yatırım şekli, etik bir değer. Etiğin rengi de dini de yok. 2008 krizinden sonra etik finansı keşfettim, prensiplerini sevdim. Bu yolla konvansiyonel finansa bir alternatif sunmak, %100 helal çözümler üretmek arayışına girdim. Islami finans yeni bir şey değil, 60 yıldır var, en büyük merkezi Londra’da. Niye Paris’te olmasin, buna ihtiyaç var’ dedim. (Haham Serfaty Islami finansın köklerinin ‘Abrahamik finans’a, yani her üç din için ortak Ibrahim Peygamberin adalet ve eşitlik ilkelerine dayandığını, faizi ve tefeciliği yasakladığını belirtiyor.)
2016 yılında 20 ajansa ulaşacaklarını belirten Mariji bu kanalla kültürlerarası gerilimi yenip yakınlaşmayı sağlamayı da hedeflediklerinin altını çiziyor: ‘Hepimiz Fransızız, bu toprakların insanlarıyız. Ben Fas’ta doğdum, Müslümanım. Bulunduğum yere bu ülke sayesinde geldim. Terör saldırıları hepimize yapıldı, trajedilerden hepimiz etkilendik. Dini entrümantalize edenlere hep beraber karşı durmalıyız. Bu ilk turnuvamız birlik olma çağrısı. Birbirimize elimizi uzatmak, terör ve barbarlığa karşı tek vücut olabileceğimizi ispat etmek, cumhuriyetin değerlerini savunabileceğimiz ve hepbirlikte yaşayabileceğimiz mesajını vermek. Bu girişimde bana destek veren, yaptıklarına hayran olduğum Haham Serfaty başta olmak üzere çok değerli ortaklarım oldu. Sosyal medya, dernekler kanalıyla kısa zamanda oyuncuları biraraya getirip ekipleri oluşturduk.’
Sözü Haham Serfaty alıyor: ‘Terör olaylarının ardından Müslüman derneklerden her gün onlarca telefon aldım. ‘Katkıda bulunmak, sizinle çalışmak istiyoruz’ diyorlar. Inanır mısınız, ekibimde Yahudiden çok Müslüman gençler var, hepsi gönüllü... Hep birlikte futbol oynamak! NoorAssur’den bu teklif geldiğinde çok mutlu oldum. Bu girişim gelecek için umut veriyor. Bu işbirliği bize yeni yollar açacak. Birlikte yapacak çok şeyimiz var!’
Haham Michel Serfaty ve Müslüman-Yahudi Dostluk Otobüsü

Haham Michel Serfaty adını okuyucularımız hatırlayacaklardır.1 1943 Fas doğumlu Serfaty 1.93 boyunda, dikkat çeken bir adam. Izci, uluslararası basketbol şampiyonu, emekli üniversite hocası. 2005 yılından beri Ris-Orangis’in hahamı. 12 yıldır Fransa’nın ‘mangal’ diye adlandırdığı duyarlı mahallelerini gönüllü ekibiyle ve Dostluk Otobüsüyle dolaşıyor. Bıkmadan, usanmadan, Yahudilerle Müslümanlar arasında diyalogun mümkün olduğunu anlatıyor. Istihbaratın girme dediği yerlere bile giriyor. Broşür dağıtıyor, atölyeler, sergiler, okullarda tartışmalar düzenliyor.
 ‘Otobüsümüzün üstündeki afişte ‘Göründüğünden çok daha fazla benzeşiyoruz’ yazıyor. Meraklı gençler duruyorlar, muhabbet başlıyor.’ Serfaty gençlere, çocuklara barış eliyle dokunmaya çalışıyor. ‘Benden şüpheleniyorlar, bazen küçümseniyorum, hor görülüyorum. Bazen atmosfer oldukça gergin oluyor. Ama çoğunlukla şiddet sadece sözlerde, fiziksel harekete dönüşmüyor. Güzel bir örnek vereyim: Geçen ay Ris pazarında karşılaştığım 24 yaşındaki Walid koştu, yanıma geldi. 10 yıl önce ilk karşılaşmamızda Yahudi olduğum için elimi sıkmak istememişti. Bir grup genci Auschwitz Kampına götürdüğüm seyahate o da katıldı. Ardından gelip benden özür diledi, elimi sıktı. Artık Walid ile çok iyi arkadaşız.’
Haham Serfaty 2009 yılında 80 ton sağlık malzemesiyle Gazze’ye gidiyor ve bizzat malzemeleri Filistinli çocuklara dağıtiyor. Kimilerinin hayran olduğu, kimilerinin nefret ettiği 73 yaşındaki bu ‘ihtiyar delikanlı’, ütopik bir rüya ve nafile bir çaba olarak nitelendirilen mücadelesini Don Kişot’vari bir inanç ve tutkuyla sürdürmeye devam ediyor.

Hahamı olduğu Ris-Orangis Sinagogunun önünde iki asker sürekli nöbet tutuyor, her deplasmanında en az üç koruma ve iki sivil polis arabası takip ediyor. Sıkılaşan güvenlik önlemleri ise onu ne her zamanki iyimserliğinden, ne de Yahudi-Müslüman dostluğunu savunma kararlılığından vazgeçirmiyor. ‘Iki dinin ortak paydalarını anlatırsak korkular yok olacaktır’ diyen hahamın bu mücadelede en büyük yardımcısı, yol arkadaşı Imam Mohammed Azizi. ‘Azizi güven veriyor, yatıştırıyor. Onun sözü diyalogu kolaylaştırıyor. Beraberce önyargıları yıkmaya çalışıyoruz’ Imam Azizi söze katılıyor: ‘Paris terör olaylarından sonra ruhlar çalkalandı. Olay gündemden düştü ama duyarlılıklar hafızalara kazındı. Benim motivasyonuma gelince hep Yahudilerle birlikte yaşadım, bu cemaate kendimi çok yakın hissediyorum. Müslümanların en Yahudisi benim’ diyor gülümseyerek... ‘Amacımız birlikte yaşamak, farklı renkler, farklı cemaatlar, farklı dinler... Bu inşaatta bir tuğlamız olsun istiyoruz’

31 ocak turnuvasının futbolcularından Youssef ‘böyle farklı cemaatlerin biraraya gelmesi çok sık gördüğümüz birşey değil’ derken oyuncu Ashraf, Islamın birliktelik dini olduğunun altını çiziyor. Yahudi takımının kaptanı Dylan kalecileri Hristiyan Julien’le dost olduklarını söylerken Julien ‘farklı bir dinden ekiple özellikle oynamak istediğini’ belirtiyor. Üç dinden oluşan ekibe ise aralarında ‘dream team’ rüya ekip adını takmışlar! Dostluk, kardeşlik ve barış ortamında geçen turnuvanın ardından ‘diğer dinlerin ve de kadınların da katılımının sağlanması gerekir’ diyenlere kendisi de eski bir futbolcu olan Sonia Mariji ‘Bu ilk turnuvamizdi. Önümüzdeki yıllarda, aynı ekiple, farklı spor dallarıyla devam edeceğiz’ yanıtını veriyor ve gururla gülümseyerek ekliyor: ‘Unutmayın, turnuva fikrini ortayan atan bir kadın!’

1 http://salom.com.tr/haber-75637-yahudImusluman_dostluk_otobusu_fransa_turunda.html

Kipam olmadan asla!


20. Ocak. 2016
Fransa’da ocak ayı hüzünlü başladı. Bir yıl önce 7 ocakta Charlie Hebdo’ya ve 9 ocakta Hyper Casher mağazasına yapılan ve 17 kişinin ölümüne neden olan terör  saldırılarının birinci yılında bir hafta boyunca anma törenleri gerçekleştirildi. Paris Belediye Başkanı, Içişleri Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanının katıldığı törenlerde anma plaketleri ve çiçekler konuldu, saygı duruşunda bulunuldu. Pazar günü, artık sembol haline gelen Republique meydanındaki geniş katılımlı törende de 2015 yılında gerçekleşen tüm terör saldırıları lanetlendi, 10 metre yüksekliğinde bir meşe anı ağacı dikildi. Ünlü şarkıcı Johnny Hallyday gitarıyla ‘Ocak ayında bir Pazar günü’ adlı bestesini seslendirdi.

Üzüntülere üzüntüler, korkulara korkular eklenmeye devam ediyor: 11 ocak günü Marsilya’da kipa (Yahudi erkeklerin başlarını örtmekte kullandıkları küçük takke) takan Yahudi bir öğretmene, lise girişinde 15 yaşında Kürt kökenli bir Türk vatandaşı palayla saldırdı. 35 yaşındaki öğretmenin saldırgandan, elindeki din kitabını kullanarak korunduğu, elinden, sırtından ve böbreklerinden yaralandığı belirtildi. Marsilya Savcısı düzenlediği basın toplantısında daha önce sabıka kaydı olmayan gencin saldırıyı Allah ve Islam Devleti adına yaptığı yönünde ifade verdiğini, olayın kasıtlı işlenen bir antisemit saldırı olduğunu aktardı.

Paris’ten sonra Fransa’nın en yoğun Yahudi nüfus bulunan ikinci şehri Marsilya. 855.000 nüfuslu bu şehirde 70.000 Yahudi yaşıyor. Olayın ertesinde Marsilya Yahudi Consistuar Başkanı Zvi Ammar  verdiği demeçte şehirdeki Yahudilere ‘bu problemli günlerde kipalarını takmamaları’ tavsiyesinde bulundu. Açıklamasında ‘daha iyi günler gelene dek’ ibaresi dikkat çekiciydi. ‘Sözlerim ne teröre, ne bu barbarlara boyun eğmek değil, ama benim için insan hayatı diğer tüm kriterlerden daha kutsal. Ne yazık ki olağanüstü koşullar altında, olağanüstü bir karar almak zorunda kaldık. Olaylar karşısında biraz saklanmak gerek, başka çaremiz yok. Çok üzgünüm...’ dedi. Kendilerine gereken korumayı sağlamaya çalışan devletten daha fazla bir şey isteyemeyeceklerini, her Yahudinin arkasına bir polis, jandarma veya asker koyulamayacağının altını çizdi.

Ammar’ın açıklamaları farklı tepkiler aldı. CRIF bölge temsilcisi Michèle Teboul, kişisel planda ‘normal’ yaşamaya devam etmek gerektiğini ama eğer Yahudilerin güvenliğini sağlayacaksa bu kararın karşısında eğilmekten çekinmeyeceğini belirtti. CRIF Başkanı Roger Cukierman ise bu tavsiyeye kesinlikle karşı olduğunu, bunun bir ‘vazgeçiş’ anlamı taşıyacağını, cihadistlere zafer duygusu vermeyeceklerini belirtti. ‘Kipa giymeye devam edecek, pes etmeyeceğiz’ diyen Cukierman’a Fransa Baş Hahamı Haïm Korsia da destek verdi. Korsia Ammar’ın cemaate uyarı çağrısı yapmak istediğini, bunun bir ‘duygusal çığlık’ olduğunun altını çizdi. Hatta ertesi gün yapılacak Marseille-Montpellier maçına gelecek Marsilya taraftarlarına kafalarını örterek dayanışma göstermeye davet etti. Merkez Consistuar başkanı Joël  Mergui ise ‘Kipa’ma dokunmayın!’ çağrısı yaparak Ammar’ın tepkisini abartılı bulduğunu, kipa takmamanın terörizm sorununu çözmeyeceğini belirtti. Toplumun her kesiminin vicdan özğürlüğünü desteklemesini istedi.

Politik yanıt da fazla gecikmedi. Cumhurbaşkanı  François Hollande, Fransız vatandaşlarının dini tercihleri nedeniyle ‘saklanmayı’ gerekli görmelerinin kabul edilemez olduğunu, buna asla izin vermeyeceklerini söyledi. Adalet Bakanı Christiane Taubira, ‘Günlük hayatta ve ülkemizin her yerinde her vatandaşımızın özgürlüğünü ve inancını yaşayabilmesini garanti etmek zorundayız. Tüm Fransız vatandaşları gibi Fransa’nın Yahudileri de kendilerini güvende hissetmelidir’ dedi.
 
Europe 1’de konuşan ünlü felsefe hocası Raphaël Enthoven, ‘hiç bir zaman gelmeyecek olan iyi günlere dek’ kipayı çıkartarak dikkatli olmaya çalışmanın aslında akılsızca olduğunu söyledi: ‘Bir Yahudinin risk almadan kipayla gezmesi bir gün mümkün olabilir mi? Bence olmaz. Bugün kipayı giymemek artık hiç giyememek demek. Kipalı bir adama saldırı bir cemaat sorunundan çok evrensel bir sorundur. Kipa sadece dini bir sembol değil ayni zamanda bir kimliğin dışa vurumudur. Başörtüsü, türban, mini etek gibi… o zaman herkesin benzer bir saldırıya maruz kalma olasılığı vardır’ diyen Enthoven Jean-Paul Sartre’a atıfta bulundu: ‘Fransa’da bir Yahudi hayatından endişe duyduğu müddetçe hiç bir Fransız güvende olamaz.’ Polemik bütün hafta gündemi meşgul etti. Televizyonlardaki tartışmalar, gazete ve internette yazılanlar, en güzeli de çizilen karikatürlerdi.

Peki daha iyi günler gelebilir mi? Ne zaman? Bir çok ülke gibi, Fransa’da da Yahudi olmak, özellikle dini kurallara uygun yaşayanlar için, hiç kolay değil. Gün geçmiyor ki giyimi nedeniyle gençlere laf atılmasın, alay edilmesin, saldırılmasın; sinagoglara grafitiler çizilmesin, mezarlıklar gamalı haçlarla boyanmasın. Yahudi dinine, kültürüne bağlı kimi Fransızların işe/okula gitme, metroya binme, ekmek almaya çıkma gibi günlük sıradan işlerde bile kaygı duymaları huzursuzluğun göstergeleri.

Hyper Casher saldırısında o dehşeti yaşayanlarla yapılan röportajlarda kimilerinin Israil’e göç etme karar aldıklarını izlemiştik. Israil’e göç rakamı 2013 yılında 3.293 iken 2014’de 7.231’e, 2015’de de 10.000 kişiye ulaştı. Insanın köklerinden kopmak zorunda kalması, doğduğu-büyüdüğü, tamamen entegre olduğu, sosyal ‘kod’larını iyi bildiği ülkesinden bir gün ayrılmak zorunda kalması çok acı. Hele hayatından, çocuklarının geleceğinden endişe duyması oldukça hazin.

Yine de Baş Haham Korsia gibi iyimser olanlar var. Napolyon’un Cremieux kararnamesinden Dreyfus olayına, eski cumhurbaşkanlarından Jacques Chirac’ın Yahudilerin II. Dünya Savaşında Nazi kamplarına gönderilmesinde Fransız devletinin sorumluluğunu itiraf etmesine uzanan süreçte Korsia bir ‘franco-judaïsme’ üretildiğine inanıyor. ‘Kadınıyla, erkeğiyle, Sefaradıyla, Aşkenazıyla, laiğiyle, dindarıyla, 550.000 nüfuslu Fransız Yahudi toplumu capcanlı ve Fransa’ya gönülden bağlı’ diyen Korsia her Cumartesi sabah duasında ‘Fransa’yı kutsa ve koru’ diye Tanrı’ya yakarıldığının altını çizmekte. ‘Fransız Yahudilerinin tarihi Fransa’nınkiyle içiçedir ve ne olursa olsun umut doludur’ diyen Korsia’ya biz de şair Edmond Fleg’in dizeleriyle katılalım: ‘Yahudi olmak, herkes umut etmekten vazgeçtiğinde bile umut etmektir, herkes inanmayı unuttuğunda bile inanmaya devam etmektir.’