20. Ocak. 2016
Fransa’da ocak ayı hüzünlü başladı. Bir yıl önce 7 ocakta Charlie Hebdo’ya ve 9 ocakta Hyper Casher mağazasına yapılan ve 17 kişinin ölümüne neden olan terör saldırılarının birinci yılında bir hafta boyunca anma törenleri gerçekleştirildi. Paris Belediye Başkanı, Içişleri Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanının katıldığı törenlerde anma plaketleri ve çiçekler konuldu, saygı duruşunda bulunuldu. Pazar günü, artık sembol haline gelen Republique meydanındaki geniş katılımlı törende de 2015 yılında gerçekleşen tüm terör saldırıları lanetlendi, 10 metre yüksekliğinde bir meşe anı ağacı dikildi. Ünlü şarkıcı Johnny Hallyday gitarıyla ‘Ocak ayında bir Pazar günü’ adlı bestesini seslendirdi.
Fransa’da ocak ayı hüzünlü başladı. Bir yıl önce 7 ocakta Charlie Hebdo’ya ve 9 ocakta Hyper Casher mağazasına yapılan ve 17 kişinin ölümüne neden olan terör saldırılarının birinci yılında bir hafta boyunca anma törenleri gerçekleştirildi. Paris Belediye Başkanı, Içişleri Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanının katıldığı törenlerde anma plaketleri ve çiçekler konuldu, saygı duruşunda bulunuldu. Pazar günü, artık sembol haline gelen Republique meydanındaki geniş katılımlı törende de 2015 yılında gerçekleşen tüm terör saldırıları lanetlendi, 10 metre yüksekliğinde bir meşe anı ağacı dikildi. Ünlü şarkıcı Johnny Hallyday gitarıyla ‘Ocak ayında bir Pazar günü’ adlı bestesini seslendirdi.
Üzüntülere üzüntüler, korkulara
korkular eklenmeye devam ediyor: 11 ocak günü Marsilya’da kipa (Yahudi
erkeklerin başlarını örtmekte kullandıkları küçük takke) takan Yahudi bir öğretmene,
lise girişinde 15 yaşında Kürt kökenli bir Türk vatandaşı palayla saldırdı. 35
yaşındaki öğretmenin saldırgandan, elindeki din kitabını kullanarak korunduğu, elinden,
sırtından ve böbreklerinden yaralandığı belirtildi. Marsilya Savcısı
düzenlediği basın toplantısında daha önce sabıka kaydı olmayan gencin saldırıyı
Allah ve Islam Devleti adına yaptığı yönünde ifade verdiğini, olayın kasıtlı
işlenen bir antisemit saldırı olduğunu aktardı.
Paris’ten sonra Fransa’nın en yoğun
Yahudi nüfus bulunan ikinci şehri Marsilya. 855.000 nüfuslu bu şehirde 70.000
Yahudi yaşıyor. Olayın ertesinde Marsilya Yahudi Consistuar Başkanı Zvi Ammar verdiği demeçte şehirdeki Yahudilere ‘bu
problemli günlerde kipalarını takmamaları’ tavsiyesinde bulundu. Açıklamasında ‘daha iyi günler gelene dek’ ibaresi dikkat
çekiciydi. ‘Sözlerim ne teröre, ne bu
barbarlara boyun eğmek değil, ama benim için insan hayatı diğer tüm
kriterlerden daha kutsal. Ne yazık ki olağanüstü koşullar altında, olağanüstü
bir karar almak zorunda kaldık. Olaylar karşısında biraz saklanmak gerek, başka
çaremiz yok. Çok üzgünüm...’ dedi.
Kendilerine gereken korumayı sağlamaya çalışan devletten daha fazla bir şey
isteyemeyeceklerini, her Yahudinin arkasına bir polis, jandarma veya asker
koyulamayacağının altını çizdi.
Ammar’ın açıklamaları farklı
tepkiler aldı. CRIF bölge temsilcisi Michèle Teboul, kişisel planda ‘normal’ yaşamaya
devam etmek gerektiğini ama eğer Yahudilerin güvenliğini sağlayacaksa bu kararın
karşısında eğilmekten çekinmeyeceğini belirtti. CRIF Başkanı Roger Cukierman
ise bu tavsiyeye kesinlikle karşı olduğunu, bunun bir ‘vazgeçiş’ anlamı taşıyacağını, cihadistlere zafer duygusu
vermeyeceklerini belirtti. ‘Kipa giymeye
devam edecek, pes etmeyeceğiz’ diyen Cukierman’a Fransa Baş Hahamı Haïm
Korsia da destek verdi. Korsia Ammar’ın cemaate uyarı çağrısı yapmak istediğini,
bunun bir ‘duygusal çığlık’ olduğunun
altını çizdi. Hatta ertesi gün yapılacak Marseille-Montpellier maçına gelecek
Marsilya taraftarlarına kafalarını örterek dayanışma göstermeye davet etti. Merkez Consistuar başkanı Joël Mergui ise ‘Kipa’ma dokunmayın!’ çağrısı yaparak Ammar’ın tepkisini abartılı
bulduğunu, kipa takmamanın terörizm sorununu çözmeyeceğini belirtti. Toplumun her
kesiminin vicdan özğürlüğünü desteklemesini istedi.
Politik yanıt da fazla gecikmedi.
Cumhurbaşkanı François Hollande, Fransız vatandaşlarının dini tercihleri nedeniyle ‘saklanmayı’
gerekli görmelerinin kabul edilemez olduğunu, buna asla izin
vermeyeceklerini söyledi. Adalet Bakanı Christiane Taubira, ‘Günlük hayatta ve ülkemizin her yerinde her
vatandaşımızın özgürlüğünü ve inancını yaşayabilmesini garanti etmek zorundayız.
Tüm Fransız vatandaşları gibi Fransa’nın Yahudileri de kendilerini güvende hissetmelidir’
dedi.
Europe 1’de konuşan ünlü felsefe
hocası Raphaël Enthoven, ‘hiç bir zaman gelmeyecek olan iyi günlere dek’ kipayı
çıkartarak dikkatli olmaya çalışmanın aslında akılsızca olduğunu söyledi: ‘Bir Yahudinin risk almadan kipayla gezmesi bir gün mümkün olabilir mi? Bence
olmaz. Bugün kipayı giymemek artık hiç giyememek demek. Kipalı bir adama saldırı
bir cemaat sorunundan çok evrensel bir
sorundur. Kipa sadece dini bir sembol değil ayni zamanda bir kimliğin dışa
vurumudur. Başörtüsü, türban, mini etek gibi… o zaman herkesin benzer bir saldırıya
maruz kalma olasılığı vardır’ diyen Enthoven Jean-Paul Sartre’a atıfta
bulundu: ‘Fransa’da bir Yahudi hayatından
endişe duyduğu müddetçe hiç bir Fransız güvende olamaz.’ Polemik bütün
hafta gündemi meşgul etti. Televizyonlardaki tartışmalar, gazete ve internette
yazılanlar, en güzeli de çizilen karikatürlerdi.
Peki daha iyi günler gelebilir mi? Ne
zaman? Bir çok ülke gibi, Fransa’da da Yahudi olmak, özellikle dini kurallara
uygun yaşayanlar için, hiç kolay değil. Gün geçmiyor ki giyimi nedeniyle gençlere
laf atılmasın, alay edilmesin, saldırılmasın; sinagoglara grafitiler çizilmesin,
mezarlıklar gamalı haçlarla boyanmasın. Yahudi dinine, kültürüne bağlı kimi Fransızların
işe/okula gitme, metroya binme, ekmek almaya çıkma gibi günlük sıradan işlerde
bile kaygı duymaları huzursuzluğun göstergeleri.
Hyper Casher saldırısında o dehşeti
yaşayanlarla yapılan röportajlarda kimilerinin Israil’e göç etme karar aldıklarını
izlemiştik. Israil’e göç rakamı 2013 yılında 3.293 iken 2014’de 7.231’e,
2015’de de 10.000 kişiye ulaştı. Insanın köklerinden kopmak zorunda kalması, doğduğu-büyüdüğü,
tamamen entegre olduğu, sosyal ‘kod’larını iyi bildiği ülkesinden bir gün ayrılmak
zorunda kalması çok acı. Hele hayatından, çocuklarının geleceğinden endişe
duyması oldukça hazin.
Yine de Baş
Haham Korsia gibi iyimser olanlar var. Napolyon’un Cremieux kararnamesinden
Dreyfus olayına, eski cumhurbaşkanlarından Jacques Chirac’ın Yahudilerin II. Dünya
Savaşında Nazi kamplarına gönderilmesinde Fransız devletinin sorumluluğunu
itiraf etmesine uzanan süreçte Korsia bir ‘franco-judaïsme’
üretildiğine inanıyor. ‘Kadınıyla, erkeğiyle,
Sefaradıyla, Aşkenazıyla, laiğiyle, dindarıyla, 550.000 nüfuslu Fransız Yahudi
toplumu capcanlı ve Fransa’ya gönülden bağlı’ diyen Korsia her Cumartesi
sabah duasında ‘Fransa’yı kutsa ve koru’ diye Tanrı’ya yakarıldığının altını çizmekte.
‘Fransız Yahudilerinin tarihi Fransa’nınkiyle
içiçedir ve ne olursa olsun umut doludur’ diyen Korsia’ya biz de şair
Edmond Fleg’in dizeleriyle katılalım: ‘Yahudi olmak, herkes umut etmekten vazgeçtiğinde
bile umut etmektir, herkes inanmayı unuttuğunda bile inanmaya devam etmektir.’
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder