20 Şubat 2008 Çarşamba

Guédelon-Çılgın bir şantiye

Bir dergide okuduğum küçücük bir haber ilgimi çekti ve araştırmaya başladım. Paris’e 90 dakika mesafede Bourgogne bölgesinde 45 işçi(duvarcı, taş ocağı ustası, marangoz, oduncu, doğramacı, kiremitçi, demirci, arabacı...) sıfırdan gerçek bir şato inşa ediyorlar, hem de 13.yüzyıl şatosu ve 13. yüzyıl teknik ve malzemeleri ile! Ilk etapta adamların yapacak işleri mi yok, ne çılgın tipler var, ne gereksiz bir şey, delilik vs gibi nitelendirilebilir ama hayata sıradan ve üzerimize biçilmeye çalışılan klasik rollerin dışında bakabilirsek Quelle Passion! (ne tutku) diye de yorumlayabiliriz, ne dersiniz?

Fikir, tarihi eserler restoratörü Michel Guyot’dan çıkıyor. Çocukluğundan beri tarihi eserlere ve eski taşlara meraklı olan Guyot 1997 yılında restore ettiği Puisaye’deki Saint-Fargeau şatosundan sonra «niye sıfırdan bir şato inşa etmeyelim» diye çılgın bir fikir geliştirir. Fikrini Maryline Martin’e açar. Martin 12 yıl boyunca bir amerikan ithalat ihracat şirketinde yönetici olarak çalışmış, kızının doğumuyla yoğun iş hayatının stresinden kaçıp doğduğu Bourgogne bölgesine geri dönüp kendine yeni bir hayat kurmuş. Guyot’un fikri Martin’e çok cazip gelir ve projenin finansmanını temin etme işini üstlenir. Bir kaç ay içinde projeyi bir çok ortak destekler. Şantiye 1998’de halka açılır. Çalışmalar 10 yıldır devam etmekte(kasım-mart arası dört ay çalışılmıyor) ve şatonun toplam 25 yıl içinde bitirilmesi hedeflenmekte...

Guédelon sürekli yaşayan ve gelişen tarihi, bilimsel, pedagojik bir şantiye…Yıllar içinde bir çok ziyaretçiye ev sahipliği yapmış, ana amaçlarından biri de bu zaten---hem çalışmaları fiilen izlemek hem işçilerden bilgi almak--dünyada tek olan bu şantiyede şatonun yapım sürecinde ziyaretçiler 13.yy’da taşın nasıl kesildiği, oduna nasıl şekil verildiği, duvarın nasıl oluşturulduğu, ulaşımın atlarla nasıl sağlandığını keşfediyorlar. Öğrenciler, tarihçiler, mimarlar, mühendisler, arkeologlar ana meraklılar arasında… Yılda 250,000 ziyaretçi ile üçüncü yıldan itibaren kendini finanse etmesi sağlanmış bile.... Eğer gönüllü çalışmak isterseniz onu da yapabiliyorsunuz. Bu açık hava laboratuarının insana verebileceği heyecan ve coşku muhteşem olsa gerek… internet sitelerinin bile ayda 60,000 ziyaretçiyi ağırladığı düşünülürse projenin uyandırdığı ilgiyi birazcık da olsa kavrayabiliriz. Daha detaylı bilgi isteyenler için: http://www.guedelon.fr/

Fransa’da yaşadığım son altı yılda Patrimoine Culturel(kültür mirası)’in fransızlar için ne kadar değerli olduğunu öğrendim. Her yıl tekrarlanan «Journées du Patrimoine» örneklerden sadece biri. Insanın sahip olduğu geçmişi ve tarihi ile gurur duyması kendine verdiği değerin de bir göstergesi... Fransa’nın en küçük yerleşim birimlerinde bile her tür ekipmana sahip turizm ofisleri olması, yörelerinde ziyaret edilebilecek yerleri detaylı hazırladıkları süper güzel broşürler bastırmaları, hafta sonları mutlaka visite guidée (rehber eşliğinde geziler) düzenlemeleri, turizm sektöründe bir çok bénévole(gönüllü) çalışması sahip oldukları tarihe ve coğrafyaya ne kadar önem verdiklerini ve bunu bölgelerine ziyarete gelenlerle paylaşmaktan ne büyük haz aldıklarını gösteriyor. Yıllar önce yolumuz Kayseri’ye düştüğünde mantı yemek istemiştik de «restoranlarda mantı pek bulamazsınız, artık ancak evlerde yapılıyor, ama güzel kebabçılarımız var» dendiğinde yaşadığım hayal kırıklığının ardından arabasına bindiğimiz taksi şöförüne «Erciyes’e gitmeden bir kaç saatimiz var, bize şehrinizin görülecek yerlerini gezdirin» dediğimizde yanıt olarak halen kulaklarımda çınlayan «abla, bu şehirde ne var ki, sen kafa mı buluyorsun benimle?» sözleri eklenince başka ne söylesem?? Belki biz doğru insanlara rastlamadık diye avutmaya çalışmıştım kendimi yoksa çoğumuzun böyle olduğuna inanmak gelmiyor içimden.... Bugün bizim sahip olup yararlandığımız, geçmişten bize aktarılan bizim de gelecek nesillere aktarmamız gereken tarihi, kültürel, mimari, artistik, gastronomik (örnekler çoğaltılabilir) mirasın gerçek değerini ve önemini bil(e)memek ne büyük bir kayıptır (ve de ayıptır) oysa... ne dersiniz?