14 aralık 2015
Geçtiğimiz Pazar günü Fransa’da
yapılan ikinci tur yerel seçimlerinde yedi bölgeyi Cumhuriyetçiler, beş bölgeyi
de hükümette bulunan Sosyalistler kazandı. Ilk turda büyük başarı kazanan aşırı
sağcı Ulusal Cephe hiç bir bölgenin başına geçemedi. Yine ilk turda üçüncü geldikleri
için-oyları bölmemek adına- iki bölgede yarıştan çekilme kararı alan sosyalist
adaylar seçmenlerine Cumhuriyetçileri destekleme tavsiyesinde bulundular.
Böylelikle ülke tarihinde ilk kez yerel meclislerde temsil edilmemeyi de göze
aldılar. Seçmen mesajı iyi okudu ve
oyunu ülkenin yararını gözeterek kullandı. Özellikle kuzeyde Marine Le
Pen’in bizzat aday olduğu Nord-Pas-de-Calais- Picardie bölgesinde ve güneyde
yeğeni Marion Maréchal-Le Pen’in aday olduğu Nice şehrini de içine alan
PACA bölgesinde halk aşırı sağcılara geçit vermedi, Le Pen’e karşı oluşturulan
blok işe yaradı. Tehlike tamamen geçmiş değil ama şimdilik Fransa rahat bir
nefes aldı. Çok derin ders alınması
gereken bu demokrasi/cumhuriyet örneği karşısında ülke bütünlüğünü herşeyin
üzerinde değerlendiren Fransız halkına şapka çıkartıyorum.
Paris’te 130 kişinin ölümü, tedavisi
halen devam eden 60 kişinin de içinde bulunduğu yüzlerce insanın yaralanmasına
neden olan 13 kasım terör saldırılarının üzerinden bir ay geçti. Olaydan iki
hafta sonra yapılan anma töreninde hayatını kaybedenlerin fotoğraflarının
gösterilerek adlarının ve yaşlarının tek tek okunması halen kulaklarımdan
gitmiyor. Insan bir sayıdan ibaret
değil. Her insan özel, her insan bir hayat… Konu gündemden düşmedi ama
başlıkların alt sıralarına geriledi. Taranan cafelerin bir kısmı tekrar açıldı,
binlerce insanın bıraktığı çiçekler, mesajlar, mumlar toplandı, anma törenleri
yapıldı. Günlük hayat koşturmasına yavaş yavaş geri dönüldü. Metrolar dolmaya, insanlar teraslarda inadına oturmaya,
tiyatroseverler salonlara geri dönmeye başladı. Kültür Bakanlığı ‘sanatsız,
kültürsüz, sporsuz bir Paris düşünülemez’ dedi, mekanların zararlarını
karşılamak için 3 milyon euro’luk fon aktardı.
30 kasım-11 aralık tarihleri arasında
Le Bourget’de gerçekleştirilen COP21 Iklim Zirvesi sonucunda katılımcı 195 ülke ortak kararlara imza
attılar. Iyileşmeleri çok kısa vadede göremeyeceğiz ama Ekoloji Bakanı Ségolène Royal’in
de altını çizdiği gibi ‘herşeyi negatif görmemek
lazım, umut verici epey yol katedildi.’
‘Iyi güzel de, son dönemde Fransa gündeminden bahsediyorsun ama yazının
başlığındaki portakal ne alaka?’ diyenleriniz vardır mutlaka. Artık sözü portakala bırakalım 2015
yılının bu son Paris Esintisi’nde... Şu bildiğimiz parlak turuncu renkli, tatlı,
sulu meyve, Noel’in sembolü portakal… Büyükannelerin, büyükbabaların torunlarına
‘Bizim zamanımızda Noel Babadan öyle 7-8
hediye istemezdik, bir portakalla yetinirdik.’ dedikleri meyveden…
Fransa’nın en çok tüketilen ikinci
meyvesi portakal nasıl bu kadar popüler ve büyüleyici bir yiyecek olmuştur?
Portakalın manav tezgahlarına varmasının kolaylaşması ve hızlanması ancak 20.
yüzyılın ikinci yarısını bulur. Fransa Kralı XIV.Louis’nin çok sevdiği portakal
o yıllarda geniş halk kitlelerine ulaşıp demokratikleşir. Geçmişte portakal o
kadar az bulunan ve o kadar pahallı bir meyveymiş ki sadece saray erkanı ve
aristokratlar Noel için çocuklarına hediye edebilirlermiş, halk ise kuru
meyvelerle idare edermiş. Sonraki yıllarda geceyarısı düzenlenen Noel ayini
ertesi eve dönüldüğünde çocuklar çam ağacının altında bir portakal bulmaya
başlamışlar. Bütün bir yıl dört gözle
bekledikleri portakalı…Geçenlerde bir sofra etrafında buluştuğumuz
dostlarımızdan 1924 doğumlu Albert torunlarına babasının aileye bir portakal
almak için nasıl çırpındığını anlatmıştı: ‘O
gece bıçağımızla nasıl özenle keser, her bir dilimin yavaşça ağzımızda
erimesinin keyfini çıkarırdık.’ derken gözleri dalmıştı. Geçmiş, anılar,
paylaşımlar, az’ın değerli olduğu, az’ın
daha çok olduğu dönemler… Zamanla portakalın yanına başka meyveler,
sonraları hediyeler eklendi ama 1960’larda halen bir çok ev için portakal
Noel’in sembol hediyesi olmayı sürdürdü. ‘Kimi
zaman portakal ipek kağıtlara sarılı gelirdi, o kağıtlar o kadar güzel kokardı
ki atmaz, saklardık’ diyor 80’lerinde bir başka davetli. 50 yaşlarında
davetliler de çocukluklarında okullarda portakal hediye edildiğini
anımsıyorlardı.
Geçmiş nesillere verdiği keyfin ve mutluluğun mirasçısı olarak bugün
portakalı ördekle
pişiriyor, kimi zaman ağır bir yemek ertesi sindirim için yiyoruz. Romla
karıştırıyor, keklere-tatlılara katıyor, reçelini, şekerlemesini yapıyoruz.
Üstüne karanfil taneleri batırıp dolap raflarımıza koyuyor, o güzel kokusunun
gücüne inanıyoruz. Portakal esansının anksiyeteye karşı güçlü bir etkisi olduğu
da ispat edilmiş. Ve yine portakal bir çok Fransızın evinde halen çam ağacının
altındaki yerini koruyor.
Inanan da, inanmayan da, dini bayram
olarak kutlayan da, sadece büyülü atmosferinden keyif alan da, Noel ve yılbaşı
çoğu Fransızın bir kaç saatliğine ‘çocuk ruhu’na döndüğü bir zaman dilimi.
Pompalanan tüketim ekonomisine karşı olanlarımız varsa da hediyesini açarken gözleri parlayan bir çocuğun mutluluğunu çalmak niye?
Bir oyuncak araba, bir Barbie bebek, bir bilgisayar oyunu… Üstelik bu dönemde
harcanan paranın tüm yıl haneye bolluk getireceğine de inanılıyor! Eminim ki, hepimizin
hayatında unutmadığı özel bir ‘hediye anısı’ vardır. En pahallı, en moda, en
popüler hediye değildir o. Hediye verenin hediye alanın kalbine dokunabildiği
AN’dır.
Eski yılı uğurlamak, yenisine kucak
açmak, yaşam defterlerimizde yeni bir sayfa açmak… Bembeyaz, lekesiz, yeni bir
başlangıç… Güzel duygularla, umutla, dostlukla, sevgiyle, neşeyle, şükranla,
aileyle, dostlarla, birlikte olmanın verdiği mutlulukla, bunu birbirimize ifade
ederek, kucaklaşarak, öpüşerek…
2016 HOŞGELSIN. Gönüllerden
geçtiği gibi umut dolu gelsin. Sıcak
sohbetler, neşeli sabahlar, iyi haberler, bereketli sofralar getirsin. Başyazarımız
sevgili Ivo Molinas’ın önayak olduğu, 13 aralık akşamı Ortaköy meydanında yaşanan
o ILK gibi… Içimizi ısıtan Hanukah mumlarının ışıkları gibi… Hayal etmeye ve mucizelere inanmaya devam
edelim. Tabii ki, her yılsonunda dediğimiz gibi ‘söylenecekler hiç
tükenmesin ki’ çiziktirmeyi ve siz sevgili okuyucularımızla buluşmayı
sürdürebilelim..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder