Öyle bir ülke düşünün ki doğa
cömert davranmış, yeşil, mavi, dağ, deniz, orman, göl, nehir, hepsi mevcut.
Öyle bir ülke düşünün ki 224 yıl
önce dünyanın en önemli devrimlerinden birini yapmış.
Öyle bir ülke
düşünün ki tüm dünyanın tanıdığı yazarları, şairleri, ressamları, heykeltraşları,
düşünürleri, felsefecileri, sinemacıları, şarkıcıları, sporcuları var.
Öyle
bir ülke düşünün ki kurumsallaşmış yüzlerce yıllık restaurantları,
cafeleri, dünya markaları ile tanınıyor.
Öyle bir ülke
düşünün ki politikacının bir yalanı ortaya çıktığında affedilmiyor. Bütçe Bakanı
Isviçre’de beyan etmediği saklı hesapları bulunduğu an istifa etmek zorunda
kaldı. Ülkenin Hahambaşısı da, eğitimiyle ilgili yalan beyanı ve yayınlanan son
kitabında başka yazarlardan kopya çektiği ortaya çıkınca görevinden ayrıldı.
Öyle bir ülke
düşünün ki sosyal adalet öylesine ince işliyor
ki örneğin anne çalışıyorsa ya da alt gelir grubundaysa kreşte çocuğuna öncelik
veriliyor, ödediği ücret maaşıyla orantılı oluyor.
Öyle
bir ülke düşünün ki bir askeri şehit düştüğünde ya da bir vatandaşı kaçırıldığında
en üst düzeyde (cumhurbaşkanı) sahip çıkılıyor ve siyasi farklılıklara bakılmaksızın
tek bir yürek olunuyor.
Öyle bir ülke
düşünün ki politikacılarıyla hakarete varan düzeyde alay edebiliyor. TF1 kanalında
her akşam bir mizahçı cumhurbaşkanını, başbakanı, bakanları öylesine ti’ye
alabiliyor ki kimi başka ülkelerde olsa mazallah!
Öyle bir ülke düşünün ki yurdun
dört bir yanı, neredeyse en ufak köyüne kadar demir ağlarla çevrilmiş, ulaşımın
kesintisiz işlediği bir tren sistemi kurulmuş.
Öyle bir ülke
düşünün ki nüfusunun %11’i göçmen kökenli ve her yıl 200.000 göçmene daha kapılarını
açıyor.
Öyle bir ülke
düşünün ki farklı etnik, dinsel, yöresel kökenlere rağmen lisanlarına sahip çıkıyorlar.
Öyle bir ülke
düşünün ki acil servise gelen hasta, ülke vatandaşı olsun olmasın, sosyal güvenlik
sistemine bağlı olsun olmasın, ülkeye yasadışı yollardan girmiş/kaçak yaşıyor
olsun sağlık hizmetlerinden tek bir kuruş ödemeden yararlanabiliyor.
Öyle bir ülke
düşünün ki doktor reçetesiyle hasta masaja, spa’ya gidebiliyor!
Öyle bir ülke
düşünün ki çocuklara ufacık yaştan sorumlulukları öğretiliyor. Çoğu üniversite öğrencisinin
ayakları yere sağlam basıyor, genç yaşta ülkenin ekonomik, politik, sosyal tüm
sorunlarıyla yakından ilgileniyorlar.
Öyle bir ülke
düşünün ki okulların ve üniversitelerin çoğu yüksek kalitede eğitim veren devlet
okulu.
Öyle bir ülke
düşünün ki kaçak göçmenlerin çocukları bile yaşları geldiğinde okula kabul
ediliyor, her çocuk gibi okuma hakkına sahip oluyor.
Öyle bir ülke
düşünün ki ailenin gelir düzeyi ne olursa olsun çocuğunu golf oynamaya, tenis kursuna bedava gönderebiliyor.
Öyle bir ülke
düşünün ki çocuklar ilkokula yürüyerek gidiyor, ev-okul arası mesafe 10 dakikayı
geçmiyor.
Öyle bir ülke
düşünün ki hantal bürokrasiye rağmen vatandaşın sözüne itibar ediliyor, halen
naifçe resmi dairelerde ‘şerefim üzerine
yemin ediyorum’ beyanları kabul ediliyor.
Öyle bir ülke
düşünün ki haftada 35 saat çalışıyor. Yıllık ücretli izin ortalama 8 hafta, kıdemliyse
daha fazla! Beş hafta üstüste izin almaya işveren de müdür de karışamıyor.
Öyle bir ülke düşünün ki
mutfakları UNESCO kültür mirası kapsamına alınmış, mutfak şeflerine sinema yıldızları
gibi değer veriliyor- hem de 200 yıldan beri!
Öyle bir ülke düşünün ki ‘terroir’a gönül vermiş tutkulu insanların
ürettiği 350’nin üzerinde peynir, onlarca çeşit şarap var. Çoğu koruma altına alınarak tescillenmiş.
Öyle bir ülke düşünün ki kaliteli bir şarap için
10 eurodan fazla para harcamaya gerek yok.
Öyle bir ülke düşünün ki kiracıları
korumak amacıyla ‘la trêve’
kanunu var. Mal sahiplerinin kiracıları, bir kuruş kira ödemiyorlarsa bile, kış
ortasında mağdur olmasınlar diye, ekim ila mart ayları arasında tahliye etmeleri
kanunen yasak.
Öyle
bir ülke düşünün ki sivil toplum kuruluşları oldukça güçlü ve herşey devletten
beklenmiyor.
Öyle bir ülke düşünün ki sokakta
yaşayanları tek tek toplayıp sıcak bir kap yemek ve yatacak yer bulunan merkezlere
götüren gönüllü ordusu var. Itfaiye teşkilatının %80’i de gönüllülerden oluşuyor!
Öyle bir ülke düşünün ki sanatçıya
değer veriliyor. Sokak ve meydanlara adları veriliyor. Müzisyen Elliott Murphy
anlatıyor: ‘Bu şehir bana özgürlüğü tattırdı.
Amerika’da müzisyen olduğumu söylediğimde ‘hayatını nasıl kazanıyorsun?’ diye
sorarlar. Burada ‘Ne tür müzik yapıyorsun?’ diyorlar’
Öyle bir ülke düşünün ki kültüre
öyle düşkün ki her açılan yeni sergiye saatlerce sıra beklemekten gocunmayan
binlerce ziyaretçi geliyor. Üstelik işsiz vatandaşına müze/sergi girişleri
indirimli hatta ücretsiz!
Öyle bir ülke düşünün ki halkın
¾’ü her gün kitap okuyor.
Öyle bir ülke
düşünün ki 56 Nobel ödüllü vatandaşı var.
Öyle bir ülke
düşünün ki 140 tane devlet konservatuarı var.
Öyle bir ülke düşünün ki parketaşlı
daracık sokaklar, alımlı kasabalar, kiremit çatılı taş evlerle bozulmamış ortaçağ
köy ve kentleri ile dolu olsun. En küçücük kasaba/köyün bile turizm ofisi,
haftasonu rehberli gezi programları olsun.
Öyle bir ülke düşünün ki mimarisini
olabildiğince muhafaza etmeyi başarmış, eski binaları yıkıp AVM yapmamış.
Öyle bir ülke düşünün ki onlarca
milletten insan farklı kök, din, cinsel tercih, hepsi birlikte yaşamayı
becerebiliyor. Sorunlar yok
mu? Çok var ama birlikte yaşama kültürü gelişmiş. Kimse kimsenin dini görüşüne,
yaşam biçimine, giyim tarzına, cinsel eğilimine karışmıyor.
Öyle bir ülke düşünün ki çöpçüden ev
temizlikçisine, sokaktaki dilenciden suçüstü yakalanan hırsıza, mahkumdan tecavüzcüye
‘beyefendi/hanımefendi’ diye hitap ediliyor.
Öyle bir ülke düşünün ki eşçinsel evliliğe ve
bu evliklerde evlat edinmeye izin veriyor.
Öyle bir ülke düşünün ki hayvan
haklarına verilen değer en az insana saygı seviyesinde… öyle ki sadece
hayvanların defnedildiği özel mezarlık bile var!
Öyle bir ülke düşünün ki 1 Mayıs Işçi Bayramında
binlercesi biraraya gelip barışçıl yürüyüşler, protestolar yapabiliyor. Çıkan
kanunlara, değişikliklere karşı olduklarında tepkilerini gösterebiliyor.
Marsilya’da yeni pantalonlarının rengini beğenmeyen otobüs şöförleri iş bırakabiliyor!
Öyle bir ülke düşünün ki kadınlar bedenleriyle
ilgili her tür kararı özgürce verebiliyor, istedikleri renk ruj sürebiliyor.
Bu ayki yazımı geçen aykini ‘karamsar’ bulan tüm okuyucularıma ithaf
ediyorum. Kıssadan hisse ‘Mutsuz Insanlar
Ülkesinde’* güzel şeyler de oluyor!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder