Courtesy of afp.com/Philipp Guelland
Bisiklet Fransızların oldukça içiçe yaşadıkları bir ulaşım aracı.
Üçte birinin(yanlış okumadınız) kendi bisikletleri var, çocuklar henüz
minicikken bisiklete binmeyi öğreniyor. Yılda ortalama 3,5 milyon bisiklet satışı
ile Fransa, Hollanda, ABD ve Japonya’nın arkasından dünyada dördüncü sırada yer
alıyor.
Paris’i bisikletle gezmek ise çok özel bir keyif: Pazar günleri
Seine nehri kıyısı bisikletliler için
trafiğe kapatılıyor. Şehrin 5.000 sokağını, farklı semtlerini, renkli bahçelerini,
Corbusier’den Arap-Endülüs tarzına uzanan mimarisini, gizli avlularındaki sanatçı
atölyelerini, kanallarını, ‘Mouzaïa’, ‘Coulée Verte’ tarzı kasabalarını ve muhteşem
tarihi eserlerini görmek için hem zevkli, hem ekolojik, hem de sağlıklı bir
alternatif. Hele ağustos ayında trafik oldukça azalınca şehri bir baştan bir başa
katetmek, Montmartre’ın minik sokaklarında kaybolmak, bir Paris cafesinde
soluklanmak için en iyi yol. Ya Parisli kadınların mini etekleri ve yüksek
topuklu ayakkabılarıyla en şık halleriyle o bisikletlerin üzerinde rahatlıkla
yol almalarına ne denebilir? Gerçekten takdire şayan! Bisiklet kullanıcıları bisikletlerinin kendilerine müthiş bir özgürlük
verdiğinden dem vururlar hep… Gerçekten de yürümeye göre daha hızlı, arabaya
göre çevrenizi keşfedebileceğiniz kadar yavaş bu ulaşım aracına son yıllarda Paris
Belediyesi de el attı.
2007 yazında Vélib’ (vélo en libre service) adlı bir
bisiklet kiralama sistemi oluşturuldu. Belli sokaklara bisiklet istasyonları
kuruldu. Belediyenin bu servisinden yararlanmak için tek şart 14 yaş üstünde ve
150 cm boyunda olmak. Amaç kısa süreli kullanımları desteklemek yoksa bir
bisikleti bütün gün bloke etmek değil. Bir istasyondan alıp başka bir istasyona
bırakabilmek, işe gitmek, iş çıkışında alışveriş yapmak, bara uğramak, okuldan
dönmek... Ücret ise çok uygun: limitsiz kullanım hakkı tanıyan bir günlük bilet
1,70 euro, bir haftalik 8 euro, 1 yıllık abonman 29 euro.
Bisiklet,
Paris’in yoğun trafiğinde kısa mesafelerde arabaya park yeri arama ve park
ücretlerinin yüksekliği de düşünülürse kullanışlı bir yöntem oluverdi. Bir kuruş
akaryakıt parası ödemeden bütçeye faydalı, ekolojik, bedava spor sayesinde sağlığa
yararlı, sempatik bir araç olmasının yanısıra ekonomiye katkısıyla dönemin belediye seçimlerinde Paris Belediye
Başkanı Bertrand Delanöe de ulaşım politikası açısından bu uygulamayla büyük
prim toplamıştı.
Projenin finansmanı ise belediyeye hiç yük değil. Otobüs duraklarının, üstlerindeki
reklam karşılığında, bedava yapımını üstlenen JCDecaux firmasına ait. Akıllıca
bir pazarlama stratejisiyle sistemi, Paris’i vitrin olarak kullanıp hem
Fransa’nın diğer şehirlerinde hem de başka ülkelerde pazarlamayı
başardılar.
Ilk dönemde sorular havada uçuşuyordu:
Bilgisayar sistemi ile tüm istasyonlar sürekli kontrol edilecekse de
istediğimiz istasyonda bisiklet bulamazsak?
Bırakmak istediğimiz istasyonda boş yer olmazsa?
Vandalism?
Trafik kazalarında artış?
Paris gibi yağmuru bol bir şehirde yağmur altında ne kadar talep olur
acaba?
Ya bisikletle giderken soluyacağımız egzoz kokuları?
Bu sorulara zaman içinde tatmimkar
olan veya olmayan yanıtlar bulundu. ‘Paris’in bir anda Amsterdam olmasını
bekleyemeyiz’ diyen Parisliler kimi aksaklıklara rağmen Vélib’li yaşamdan çok memnunlar. Turistler içinse mükemmel bir kolaylık!
Bugün Paris’te her 300 metrede bir olmak üzere toplam 1.800 istasyon ve
20.000 kiralık bisiklet mevcut. Paris’te 332 metro istasyonu olduğunu
düşünürsek muhteşem bir alternatif ulaşım ağı oluşturulduğu tartışılmaz. Toplu taşımada grev günleri hesaba
katılmazsa, Vélib’ tarihindeki en büyük kullanım oranını da bu ay kaydetti. 24
saat içinde 144.189 kez kullanımla yani her
saniyede 1,6 bisiklet kiralanmasıyla bir rekor kırıldı.
Üstelik içinde
bulunduğumuz bu hafta ‘La semaine
européenne de la mobilité’ kapsamında Parisliler ‘hareket etmeye’ davet ediliyor.
Hem Vélib’ hem de elektrikli bisiklet, trotinet ve roller gibi alternatif araçların
kullanımı teşvik ediliyor, toplu taşımayı
daha çok kullanın, aynı yöne gidenler arabalarınızı paylaşın deniyor. Bir hafta
boyunca herkesin deplasman şekline kafa yorması isteniyor, süregelen alışkanlıklara
yeni alternatifler öneriliyor. Amaç şehri
ve kamusal alanı en iyi, en sağlıklı, en ekonomik, en ekolojik nasıl kullanabiliriz
ve paylaşabiliriz’i düşündürtmek, trafik yoğunluğunu ve çevre kirliliğini azaltmak,
yarının şehrini bugünden hayal edebilmek.
Türkiye’de bu
yaz başlatılan Sağlık Bakanlığının
Obeziteyle Mücadele Projesi kapsamında şişmanlık ve hareketsizlik konusunun
toplumun gündemine sokulması gereğinin altı çizilmiş, Bakan Akdağ bisiklet
yollarının yapılması ve ucuz bisiklet satılması konusunda çalışmaların
yapılabileceğini kaydetmişti. Istanbul Büyükşehir Belediyesi de İstanbul’da
toplam 1.004 kilometre bisiklet yolu yapılmasını öngörmüştü. Bir başka haberde Türkiye'de
ilk kez Kayseri'de başlayan kiralık bisiklet uygulamasının ilgi görmemesi
sonucu oradan getirilen bisikletlerin Sultanahmet ve Beyazıt’ta kullanılacağını
belirtilmiş, Çevre ve Şehircilik Bakanı güvenli bisiklet yollarının yapılması
için hazırlanan uygun projelere her türlü desteği vereceklerini açıklamıştı.
Bisiklet nedense ülkemizde
genelde çocukları sevindirmek için hediye edilen, mahalle içinde kullanılan bir
tür çocuk oyuncağı olarak görülür, bu bisiklet sevdası ilerleyen yaşlarda araba
sevdasına dönüşür. Soğuk İskandinav ülkeleri dahil tüm Avrupa ülkelerinden
Kanada’ya, Hindistan’dan Çin’e, ABD’den Afrika’ya bir çok ülke bisikleti ulaşım aracı olarak kullanırken bizde bisiklet
kültürünün gelişmesi belli ki bugünden yarına mümkün değil. Istanbul gibi büyük
ve kaotik bir metropolde başarı şansının ne kadar olacağını da kestirmek güç. Paris
Istanbul’la aynı ölçekte bir şehir değilse de yine de güzel bir örnek teşkil
edebilir. Uygun bisiklet yolları ve motorlu taşıt-yaya-bisikletli işbirliği ile
Istanbul’da benzer bir uygulamanın bir gün tıkır tıkır işlemeyeceği ne malum? Umutları
tüketmemek lazım. Önyargılar bile yıkılmak için değil midir?