18 Aralık 2008 Perşembe

Ağır konular, hafif konular



Insan hakları beyannamesinin üzerinden 60 yıl geçmiş, insan hakları dünyanın gözü önünde tüm ülkelerde çiğneniyor.
Her gün iş yerleri kapanıyor, çalışanlar mecburi izne gönderiliyor, işsizler ordusu artıyor.
Trenler günlerdir grevde, liseliler sokaklarda yeni lise kanuna karşı yürüyor…
Fransa’da iş kurma formalitelerini azaltacak, ekonomiye ivme kazandıracak ve «devrim» sayılabilecek bir kanun çıkartılıyor ama heryerinden kırpıp kırpıp öylesine engeller ekliyorlar ki kimin işine yarayacağı belli değil…
Her hafta evsiz insanlar sokak köşelerinde, ormanlık arazilerde kurdukları derme çatma çadırların içinde ölü bulunuyorlar…
Geçen gün Printemp mağazasının içinde beş tane dinamit bulunuyor, mağaza boşaltılıyor, Paris yetkilileri alışveriş merkezlerinin en sıkı korunan, en güvenli yerler olduğunu beyan ediyor oysa adamlarda terörism nosyonu yok ki! 1995 St Michel olayından bu yana bir şey yaşamadık diye böbürlenip duruyorlar. Üstelik hiç bir yere giriş çıkışta ne üstünü başını, ne çantanı arayan yok, hiç bir güvenlik kontrolü yok.

Bu kadar sıkıntının içinde hiç bir şey yapmak gelmiyor içimden… Bir miskinliktir gidiyor: televizyonlarda her gün noel mucizeleri üzerine kurulan anlamsız filmler, her akşam kapıyı çalıp bahşiş isteyen postacı, itfaiye, kapıcı, kanalizasyoncu, artık sıradanlaşan ışıltılı dükkan vitrinleri, sokak süslemeleri, alışveriş çılgınlığı, bir de “Poule au Pot Henri IV”…

Bu da ne demeyin. Efsane 16. yüzyıla dayanıyor. Fransa’nın gastronomisi ile ünlü sud-ouest(güneybatı)sında Ispanya ile sınır, okyanus ile Pirene dağları arasında kalan bölge Bearn ismini taşır. Bölgenin en önemli şehirlerinden Pau’da doğan Kral Henri IV kendi bölgesinde sıkça hazırlanan bu yemeği şu beyanı ile ünlü kılar: «Krallığımda hiç bir köylü pazar günü sofrasında «poule au pot»’u bulunduramayacak kadar fakir olmamalı.» Kadınlara düşkünlüğü ile de tanınan kralın yılın 52 pazarının her birini ayrı bir metresi ile bu yemeği yiyerek geçirdiği de rivayet edilir! Ve bu yemek, geçen onca yüzyıla rağmen fransız klasikleri arasında yerini korumayı başarır. Bölgede her yıl Henri IV’un doğumgünü olan 13 aralık haftası meydanlarda bu yemek pişirilir, halka dağıtılır, okul, hapishane, hastane ve yaşlılar yurtlarında mutlaka menüye konur. Ekmek içi, tavuk ciğeri& kalbi, maydanoz ve sarmısak ile oluşturulan özel harç tavuğun içine doldurulur, güzelce dikilir ve havuç, soğan(üstüne mutlaka karanfil taneleri batırılmalı), turp, kereviz, lahana gibi kış sebzeleriyle 2-3 saat ağır ateşte pişirilir. Nefis lezzette bir soğuk kış günü tencere yemeği. Denemek isteyenler için tarif ünlü şef Paul Bocuse’den: http://www.bocuse.fr/recettes/ficherecette.asp?id=161

Işte ağır atmosfer içinde hafif konu buna derim ben...

Gastronom arkadaşlarım «ama yemek asla hafife alınmaz» diyecekler bana… Çok doğru ama yemek keyif demektir, keyfiniz yoksa nafile…

Yine de akşam için gidip şu tavuğu tencereye koysam mı??

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Bu cok hos ve herzamanki gibi bilgilendirici yazi icin binlerce tesekkurler...
Fransiz vatandaslari ne zaman dunya gerceklerinin farkina varacaklar cok merak ediyorum. Bu guzel ve zengin ulkde tamamen izole olarak yasamakta ve sadece kendi bireyel rahatlarini gozlemekteler. Umarim kuresellesen ve buradakinden cok daha hizli degiserek devinen dunya onlara sert bir ders vermez. Belirtecler yerinde...
Ben bu yemegi pisirmeye usensem, disarida yenecek onerileriniz var mi?? Kis uykusu ihtiyaci icinde yazi ve gunesi bekliyorum da
Sevgiler

Canan M OZSOY

Sibel Pinto dedi ki...

Sevgili Canan Hanim merhaba,

Ben de size tesekkur ederim, yorumlarinizi okumak cok hosuma gidiyor.

Bu yemegi Paris'te en iyi yapan yer, adini bu yemekten alan restoran..

Genis bilgi icin: http://www.lapouleaupot.fr

Sevgiler, saygilar,

Sibel