8 mart Dünya Kadınlar Günü için yaptığım
araştırmayı o ay maalesef kağıda dökemedim. Ama konu her daim o kadar güncel
ki bu ayki Paris Esintisi’ni kadınlara adamak istedim.
Bizimkisi gibi kadının ne giydiğinin,
kiminle görüştüğünün, yaptığı çocuk sayısının, anne olmadıysa eksik görülüp dışlandığının,
eve geç geliyorsa, gece sokakta yalnız yürüyorsa farklı algıların oluştuğu bir ülkede
kadının işi oldukça zor. Cinsel istismara uğrayan, gencecik yaşında çareyi intiharda
bulan, tecavüze rıza gösterdiği söylenen, namus cinayetlerine kurban giden,
geleneklerde var denerek oyun oynaması, okula
gitmesi gereken yaşlarda zorla gelinlik giydirilen ‘çocuk kadınlar’, minicik yaşta
çalıştırılan ‘gülüşleri solan’ kızlar... Her üç evlilikten birinin çocuk
olduğu ülkemizde oyuncak bebekleriyle eğlenecekleri yerde kendi bebeklerine
bakmak zorunda kalan, yoksulluk sarmalında kaybolan, eğitim haklarından
yararlanamayan kızlar... Evinden dışarı izinsiz çıkamayan, sokak ortasında ölümüne
dövülen kadınlar... Çaresizlik kültürü, cezasızlık kültürü... Ve bunları kabullenen,
kınamayan, tepki vermeyen, sorumluluk hissetmeyen, boğazınde birşeyler düğümlenmeyen,
kulakları sağır, yürekleri kör bireylerden oluşmaya adım adım yaklaşan bir
toplum...
Türkiye’de durum böyleyken
peki Fransa’da neler oluyor? Her 25 kasım Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Gününde
rakamlar açıklanıyor: Ülkede her yıl 216.000 kadın şiddete maruz kalıyor. Yeni
kadın sığınma evlerinden tutun kamuoyunu bilinçlendirme kampanyalarına uzanan bir
dizi önleme rağmen yapılanlar hep yetersiz kalıyor.
EKONOMI VE POLITIKADA KADIN
Türkiye kadınların işgücüne katılımı açısından
OECD ülkelerının en alt sıralarında yer alırken Paris’i de içine alan
Ile-de-France bölgesinde kadınların %79’u
çalışıyor. En yoğun çalıştıkları sektörler öncelikle servis, ardından ticaret
ve endüstri. Ticarette kadın-erkek istihdam oranı neredeyse eşitlenirken endüstrinin
üçte ikisi erkek egemen. 55-64 yaş grubundaki
kadınlar arasında çalışma oranı ise %50. Yanlış okumadınız! Otobüs şöföründen
su tesisatçısına, pazarcısından balıkçısına her yaşta kadına her sektörde
rastlayabilirsiniz.
Kadınların bu bölgede eğitime ulaşma imkanları oldukça
yüksek, bu da diplomalı kadın sayısının artmasını sağlıyor. Erkekler arasında lise mezunu oranı %43
iken kadınlarda %52. Yüksek öğretimde kadın oranı ise %46.
Herşey pespembe, günlük güneşlik
mi? Tabii ki değil. Az maaş, üst kademe yöneticiliklerinde düşük temsil, ev işlerinin
tamamına yakınını üstlenme...Üstelik yıllardır mücadelesini verdikleri halde en
önemli eşitsizlik, aynı iş için kadınlar
erkek meslekdaşlarına göre %26 daha az maaş kazanıyorlar. Ortalama aylık
maaş kadınlarda 1.760 euro iken erkeklerde 2.390 euro.
Eşitsizlik burada da bitmiyor: Kadınların %55’i işinden
çıkıp evine gitmek için en az bir saatini toplu taşıma araçlarında geçiriyor.
Eve geldiklerinde yeni bir gün başlıyor çünkü çalışan kadın ortalama her gün 3
saat 26 dakikasını ev işlerine harcarken (temizlik, alışveriş, çocuklar...)
erkek sadece 2 saat harcıyor. Yoksulluk rakamları da çoğunlukla yalnız kadınları
etkiliyor. Paris bölgesindeki 611.000 düşük gelirli haneden %42’si tek başına
yaşayan kadınlar.
Ya politika? 2000 yılında Fransa politikada eşitlik
kanununu kabul eder. Bu kota sistemi uygulamasını dünyanın 120 ülkesi takip
eder. Kanun Avrupa, bölgesel ve belediye seçimlerinde
adayların yarısının kadın olması koşulunu getirir. Genel seçim listelerinde
%50 kadın aday göstermeyen partilere de ciddi maddi cezalar getirilir. Kanunun
yasallaşmasından 16 yıl sonra bölge konseylerinde kadın oranı %48, belediye başkanlarının
ise sadece %16’sı kadın.
Hemen hemen benzer bir eğilim ekonomi dünyasında
da mevcut. Dünya Çalışma Örgütü verilerine göre dünyadaki şirketlerin %30’unu
kadınlar yönetiyor ama bu şirketlerin arasında büyük uluslararası şirketlere
bakıldığında rakamlar çok düşük. ABD’de Fortune 500 klasmanındaki şirketlerin
%4,8’i kadınlar tarafından yönetilirken Avrupa Borsasındaki şirketlerin sadece
%2,8’i kadınların kontrolünde. Fransa da bu alanda oldukça geri. Önümüzdeki mayıs ayında tarihi bir ilk gerçekleşecek:
Ilk kez bir kadın yönetici, Isabelle Kocher, CAC40 şirketlerden enerji devi
Engie’nin yönetimini devralacak.
IMF Başkanı Fransız Christine Lagarde hem politika
hem ekonomi dünyasında ilkleri yaşayan bir kadın. IMF’nin başına seçilen ilk
kadın olan Lagarde, 2007 yılında da Fransa’nın ilk kadın Ekonomi Bakanı olmuştu.
Danışmanı, kaleme aldığı anılarında şöyle anlatır: ‘Işe başladığı ilk gün bürosunun üzerinde yüzlerce dosya bulmuş, 4 gün
içinde hepsini inceleyip yıllık bütçeyi hazırlamıştı.’ Erkek dünyasında kadın
olarak başarılı olmak kolay değil. Avrupa Ekoloji-Yeşiller Partisinin başkanı
Sandrine Rousseau yazdığı ‘Politikadaki Kadınlara El Kitabı’nda şöyle diyor: ‘Kanunla getirilen parite şartı, kitlesel
ayrımcılığı yok etti fakat hergün hem meslakdaşlarımıza hem seçmenlerimize başarılı
olabileceğimizi ispat etmemiz gerekiyor’
Ekonomik ve politik hayatın üst seviyelerine ulaşmak
için kadın dayanışmasını arttıran kadın birlikleri ciddi çalışmalar yapmakta. Bu
yıl 27-28 nisan tarihlerinde Mexico City’de toplanacak olan Kadın Forumu’nda sadece kadın temaları değil
gezegenimizi ilgilendiren her konuya bir kadın bakış açısı getirilmesi
hedefleniyor.
Dünyanın neresinde olursa olsun, gelişmiş ülkeler
de dahil, kadın-erkek eşitsizliği hep gündemde. Kadının toplumda etkin ve
üretken olması toplumu geliştiren en önemli koşulken gün gelir de ‘testesteron yüklü’ politika ve ekonomi dünyasının kodları
değişir mi? Ilk Nobel ödüllü kadın Marie Curie, Avrupa Parlamentosunu yöneten
ilk kadın Simone Veil, teknesiyle yalnız ilk dünya turunu gerçekleştiren kadın Isabelle
Autissier’lerin ülkesinde yapılan son ankete göre on Fransız’dan dokuzu kadın
bir cumhurbaşkanına olumlu baktığını belirtmiş. 2017 seçimlerinde Fransa’dan bir
kadın cumhurbaşkanı adayının çıkması oldukça zorsa da Amerikan anayasasının kadına
oy hakkı vermesinden bir yüzyıl sonra Hillary Clinton ABD’nin ilk kadın başkanı
olabilir mi? Almanya’nın Merkel’i, Ingiltere’nin Thatcher’ından sonra dünyanin Süper
Gücünün başına bir kadın geçebilir mi? 2016 kasımı çok uzak değil, bekleyip göreceğiz.